İş kazası, kişinin çalışma hayatında 5510 sayılı Kanunda sayılan hallerden birinde meydana gelen ve sigortalıyı bedenen veya ruhen engelli hale getiren olaydır.
İş kazasını oluşturan durumlar 5510 sayılı kanunda sayılmıştır. Buna göre;
- Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada
- İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle
- Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda
- Hizmet akdi ile çalışan emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda
- Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen ve sigortalıyı bedenen veya ruhen engelli hale getiren olaylar, iş kazası kapsamına girmektedir.
Hizmet akdi ile çalışanlar ve hizmet akdi ile çalışmamakla birlikte, ceza infaz kurumları ile tutukevleri bünyesinde oluşturulan tesis, atölye ve benzeri ünitelerde çalıştırılan hükümlü ve tutuklular bakımından bunları çalıştıran işveren tarafından, kazadan sonraki üç iş günü içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna ve savcılığa intikal edecek nitelikte bir kaza olması halinde o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal bildirimde bulunur.
Ceza sorumluluğu şahsidir. Ölümle sonuçlanan iş kazalarında işverenin, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasında görevli uzmanlar ile hekimlerin kusuru incelenir. Dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmeyen kişi, iş kazası sonucu meydana gelen ölümden sorumlu olur. TCK m. 22/5 gereği, birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.
İş kazası sebebiyle taksirle ölüme neden olma suçu, bilinçli ve bilinçsiz taksir şeklinde işlenebilir. Bilinçsiz taksir, taksirin basit halidir ve kanundaki tanımıyla, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir. Bilinçli taksir, iş kazalarında daha sık rastlanılan taksir türüdür. Çünkü iş kazalarında genel olarak işveren ve diğer sorumlular, öngörebildikleri neticeyi istememekle birlikte gerekli önlemi almamış olurlar. Bu suç, ihmali hareketle de işlenebilir.
İş hukukunda işveren ve işçinin karşılıklı birtakım yükümlülükleri bulunmaktadır. İşte bu yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmemesine göre bir kusur tespiti yapılır. Bu durum çeşitli ihtimaller dâhilinde saptanır. İşçi yükümlülüğünü yerine getirmiş, işveren yükümlülüğünü yerine getirmemiş ise, kazanın gerçekleşmesinde işveren tam kusurludur. İşçi yükümlülüğünü yerine getirmemiş, işveren yükümlülüğünü yerine getirmiş ise, kusur sorumluluğu gereği işverenin sorumluluğu doğmaz. Ancak kusursuz sorumluluk halinde, sorumluluk işverene ait olacaktır. İşçi yükümlülüğünü yerine getirmemiş, işveren de yükümlülüğünü yerine getirmemiş ve bunun neticesinde kaza gerçekleşmişse, bu durumda kusurlar paylaşılır. Sorumluluk, kusurun derecesine göre belirlenir.
TCK madde 85 hükmü gereği; Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. TCK madde 22 gereği, bilinçli taksir halinde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır. Taksirle adam öldürme suçu ve cezası makaleler bölümünde detaylı olarak inceleyebilirsiniz.
Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir. Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.
Bir suçun şikayete bağlı olabilmesi için, o suçun şikâyete tabi olduğu kanunda yazıyor olmalıdır. Taksirle ölüme neden olma suçu ise, kanunda bu yönde bir ifade bulunmadığından, takibi şikâyete bağlı olmayan bir suçtur.
Uzlaştırma, ceza hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda şüpheli veya sanık ile mağdur, suçtan zarar gören veya kanuni temsilcinin, bir uzlaştırmacı aracılığıyla aralarındaki uyuşmazlığın giderilmesidir. Uzlaştırma kurumun amacı suç mağdurunun veya daha geniş bir ifade ile suçtan zarar görenin zararının giderilmesi ve böylece adaletin sağlanmasıdır. Uzlaştırma, her suç bakımından uygulanmaz. Uzlaştırma kapsamına giren suçlar CMK m.253’de sayılmıştır. Taksirle öldürme suçu, uzlaşma kapsamına giren suçlardan değildir. Bu nedenle iş kazası sebebiyle taksirle öldürme suçu uzlaştırmaya tabi değildir.
İş sağlığı ve güvenliği hususu, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda düzenlenmiştir. Bu kanun; kamu ve özel sektöre ait bütün işlere ve işyerlerine, bu işyerlerinin işverenleri ile işveren vekillerine, çırak ve stajyerler de dâhil olmak üzere tüm çalışanlarına faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır. Ancak bazı faaliyetler ve kişiler hakkında bu Kanun hükümleri uygulanmaz:
İşverenin genel yükümlülüğü, aynı kanunun 4.maddesinde belirtilmiştir. Buna göre;
İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;
- Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
- İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar. - Risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır.
- Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne alır.
- Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır. İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
- Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez.
- İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.
Çalışanların yükümlülükleri aynı kanunun 19.maddesinde sayılmıştır. Buna göre;
Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmemekle yükümlüdür.
Çalışanların, işveren tarafından verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda yükümlülükleri şunlardır:
a) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek.
b) Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak.
c) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek.
ç) Teftişe yetkili makam tarafından işyerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği yapmak.
d) Kendi görev alanında, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği yapmak
Çalışan bu yükümlülüklere uymazsa, “işin güvenliğini tehlikeye düşürme” sebebiyle işçinin iş sözleşmesi, işveren tarafından derhal ve tazminatsız olarak feshedilebilir (İş K.md.25/II, ı). Yükümlülüğe uymayan çalışan, yaptığı hareketten etkilenmese bile, kendi hareketlerinden dolayı diğer çalışanları risk altında bırakması halinden de sorumlu olur (İSGK md.19/1).
“... ili ... ilçesi ... Mahallesi ... Mevkiinde faaliyet gösteren, ... inşaat firmasına ait taş ocağında kamyon şoförü olarak çalışan sanığın sevk ve idaresindeki kamyon ile geri manevra yaptığı esnada kamyonun arka tarafında yaya olarak bulunan, aynı firmada kamyon şoförü olarak çalışan ve olay günü taş yüklemek için kamyonu sırada bekleyen ölen ...’a çarptığı olayda; 16.09.2015 tarihli iki iş güvenliği uzmanı ve bir hukukçu bilirkişiden oluşan üç kişilik bilirkişi heyet raporunda özetle “....şantiye sahası içinde güvenlik tedbirlerine ilişkin uyarıcı ikaz levhalarının olmadığı, yükleme sahasında “hophopcu” olarak tabir edilen kamyonların yüklenici makineye yaklaşması sırasında bulundurulması gereken işçinin bulunmadığı, kamyonda geri manevra esnasında sesli uyarı sisteminin olmadığı, işveren şirketin gerekli eğitimi vermediği, ölen kişinin işinde ehil olduğu gerekçeleri ile ölenin asli kusurlu olduğu, dava dışı taş ocağını işleten Akten inşaat firmasının iş güvenliği önlemleri almaması nedeni ile sanığın da geri manevra esnasında gerekli dikkat ve özeni göstermemesi ve aynaları yeterince kontrol etmemesi nedeni ile tali kusurlu olduğu ...”; soruşturma aşamasında trafik polisinden alınan bilirkişi raporunda ise kamyon sürücüsü sanığın 2918 sayılı Kara Yolları Trafik Kanunu 67. maddesinde yer alan kusurlardan, sürücülerin park yapmış taşıtlar arasından çıkarken, duraklarken ve yönetmelikte belirtilen şartlar dışında geriye dönmeleri veya geriye gitmeleri yasaktır.” hükmünü ihlal ettiğinden asli ve tam kusurlu olduğu; raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi, kusur durumunun şüpheye yer vermeyecek şekilde tespiti, olay yerinde taş ocağı işleten işverenin de bulunması hususları dikkate alınarak, dosyanın İstanbul Teknik Üniversitesinden seçilen aralarında Trafik Kürsüsü öğretim üyelerinden üç kişilik bilirkişi heyetine tevdi edilerek, sanığın hukuki durumunun tespit ve tayini gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, Kanuna aykırı olup, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden ….BOZULMASINA, 07.07.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi T.07.07.2021, 2019/11746 E., 2021/5593 K.)
“…Ölenin mesai bitiminde yolun karşısında olan şirkete ait kamyona binip şantiye sahasına gitmek için çalışma alanı dışında bulunan ana yola aniden çıkarak karşıdan karşıya geçmek istediği sırada inceleme dışı sanığın sevk ve idaresindeki kamyonetin çarpması neticesinde kazanın gerçekleşmesi, sanıkların ortağı olduğu şirkete ait işçilerin iş yerine gelip gitmeleri için tahsis edilmiş servis araçlarının bulunması, şirkete ait diğer işlerde kullanılan vasıtalar ile işçilerin iş yerine gidip gelmelerinin rutin şekilde değil rastlantısal yapıldığının tespit edilmesi ve ölen ile aynı şirkette çalışan tanıkların şirket yetkilileri tarafından işçilere görünürlüğü artıracak reflektörlü yelek verildiğini beyan etmeleri hususları göz önüne alındığında; ölen ve hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşen inceleme dışı sanık Uğur’un dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketlerinin birleşmesi sonucunda ölüm neticesinin meydana geldiği, servis aracı yerine şirkete ait kamyon ile şantiyeye gitmesi hususunda ölene herhangi bir talimat vermeyen ve çalışanları sürekli gözetlemelerine imkân bulunmayan şirket yetkililerinin iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda yeterli önlem alınıp alınmadığını denetlemedikleri kabul edilse dahi bu hareketleriyle meydana gelen zararlı netice arasında nedensellik bağı bulunmadığı, meydana gelen zararlı neticeye ölenin kendi hareketiyle sebebiyet verdiği, sanıklara izafe edilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığı, sanıklara kusur yükleyen bilirkişi raporlarının da mahkemeyi bağlayıcı nitelikte olmadığı anlaşıldığından, sanıkların atılı suçtan beraatlarına karar verilmesi gerekmektedir. Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanıklara atfı kabil kusur bulunmadığı ve beraatlarına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu T. 04.05.2021 2017/541 E., 2021/194 K.)
“…Dosya kapsamına göre, davalı iş yerinin kat karşılığı aldığı ve yaptığı inşaat işinde çatı yapımını davacının murisi ...’a verdiği ve adı geçen şahsın 13/01/2009 tarihinde ayağının kayması ile yaklaşık 6 mt. yükseklikten düştüğü, 29/01/2009 tarihinde hayatını kaybettiği; Adli Tıp Kurumu raporunda, kaza ile ölüm arasında illiyet bağının bulunduğunun tespit edildiği; ... 35. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2010/354E - 2014/222K sayılı kararında, alınan bilirkişi raporuna göre davalı iş yeri yetkilisi ve ortağı olan Hasan Akkuş'un tali kusurlu, kazalı ...'ın asli kusurlu olduğu gerekçesiyle davacının murisinin taksirle ölümüne neden olmasından dolayı sanık Hasan Akkuş'un mahkumiyetine karar verildiği ve Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin onaması ile kararı ile kararın kesinleştiği; hizmet cetveline göre 1993-1994 ve 2003-2008 yıllarında kazalı adına farklı iş yerlerinden 4/a sigorta primlerinin yatırıldığı, 2009 yılında herhangi bir işyerinden hizmet bildiriminin olmadığı, yine kazalı adına 4/b kaydının bulunmadığı; ... ve İş Müfettişlerinin iş kazası tahkikat raporlarında, işçi-işveren ilişkisinin tespit edilemediği gerekçesiyle iş kazasının bulunmadığı yönünde değerlendirmelerin yapıldığı, kazalı ile davalı inşaat arasındaki ilişkiyi tespit eden yeterli araştırmanın ve delilin bulunmadığı, eksik inceleme ile karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda, davacının murisi ...’ın kaza geçirdiği tarihte işçi olarak mı yoksa kendi ad ve hesabına mı çalıştığının tespiti amacıyla ilgili adına vergi kaydının araştırılması, kazalı ile dava şirket arasındaki ilişkinin tespiti için davalı iş yerinde kazanın yaşandığı tarihte çalışan şahısların, yani dönem bordrosu tanıklarının celbi ile dinlenilmeleri, hükme dayanak yapılan ceza yargılamasına ait dosyanın celbi ile dosyadaki tüm evrakın birlikte incelenmesi, kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak şekilde iddia ve savunmaların neticelendirilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm tesisi hatalı olmuştur. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 16.11.2020 T., 2020/6726 E., 2020/6534 K.)