Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, Türk Borçlar Kanunu madde 611-619 arasında düzenlenmiştir. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir.
Bakım borçlusu, bakım alacaklısı tarafından mirasçı atanmışsa, ölünceye kadar bakma sözleşmesine miras sözleşmesine ilişkin hükümler uygulanır. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, madde 612 uyarınca, mirasçı atanmasını içermese bile, miras sözleşmesi şeklinde yapılmadıkça geçerli olmaz. Sözleşme, Devletçe tanınmış bir bakım kurumu tarafından yetkili makamların belirlediği koşullara uyularak yapılmışsa, geçerliliği için yazılı şekil yeterlidir.
Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde bakım alacaklısı, sözleşmenin kurulmasıyla bakım borçlusunun aile topluluğuna katılmış olur. Bakım borçlusu, almış olduğu malların değerine ve bakım alacaklısının daha önce sahip olduğu sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım alacaklısına ifa etmekle yükümlüdür. Bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda ve konut sağlamak, hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek zorundadır.
Kabul ettikleri kişilere ölünceye kadar bakma amacıyla kurulmuş olan kurumların bakım borcunun kapsamı ve ifası, kendilerince hazırlanarak yetkili makamların onayından geçen genel düzenlemelerle belirlenir. Bu düzenlemeler, sözleşmenin içeriğinden sayılır.
- Borçlar Hukuku Nitelikli Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinin Karşılıklı Olması
Borçlar hukuku nitelikli ölünceye kadar bakma sözleşmesinden bahsedilebilmesinin ilk koşulu, iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmenin bulunmasıdır. Bakım borçlusu, bakım alacaklısının hayatta olduğu süre zarfında ona bakma borcunu üstlenmiş olmalıdır. Bakım alacaklısı ise bunun karşılığında, bakım borçlusuna malvarlığı değeri olan bir edimin ifası yönünde taahhütte bulunmalıdır.
- Miras hukuku Nitelikli Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinin Karşılıklı Olması
Miras hukuku nitelikli ölünceye kadar bakma sözleşmesinde ise her iki taraf da malvarlığı değerindeki bir edimi karşılıklılık esasına dayalı olarak yerine getirme hususunda anlaşmalıdırlar. Bakım borçlusu, bakım alacaklısının yaşadığı süre boyunca ona bakma ve onu gözetme borcu altına girer. Bakım borçlusu, bakım alacaklısı tarafından kendisine ifa edilecek olan malvarlığı değerinin karşı edimi olarak bu borç altına girmiş olmalıdır.
Bakım borçlusu, ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile bakım alacaklısına hayatta olduğu süre zarfında bakmakla yükümlü hal gelir. Bakım borçlusu ancak bakım alacaklısının yaşadığı süre boyunca bu edimi ifa edebilir. Bu sözleşmenin süresi, ölüm dışındaki bir süre ile sınırlandırılamaz. Bakım borçlusu, bu sözleşme ile bakım alacaklısının tüm ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Ayrıca ölünceye kadar bakma sözleşmesinde esasen bakım alacaklısı ve bakım borçlusunun aynı yerde yaşaması gerekir. Bu mutlak bir kural olmasa da bakım alacaklısı, rızası dışında bir yerde yaşamaya zorlanamaz. Aksi halde burada ölünceye kadar bakma sözleşmesinden söz edilemez.
Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin kurulabilmesi için taraflar, üstlendikleri tüm bu edimler hususunda karşılıklılık esasına dayalı olacak şekilde ve bunun bakım alacaklısının yaşadığı süre boyunca sürdürülmesi noktasında anlaşmış olmalıdırlar.
Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde iki farklı taraf bulunmaktadır. Taraflardan biri bakım alacaklısı iken, diğeri bakım borçlusudur. Bakım alacaklısı, ölünceye kadar bakılacak kişi, bakım borçlusu ise bu bakımı üstlenen kişidir. Bu bakımın kapsamına, ihtiyaç sayılabilecek her türlü konu girmektedir. Yargıtay’a göre bakım borçlusu, bakım alacaklısı ile ileri derecede akraba düzeyinde ilgilenmelidir. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi tapu sicil müdürlüğünde resmi senet şeklinde yapılabileceği gibi, noterde ve sulh hakimi huzurunda da yapılabilir.
Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde fesih, önel verilerek ve önel verilmeksizin olarak iki şekilde düzenlenmiştir. Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde fesih hususu, Türk Borçlar Kanunu madde 616-617 hükümlerinde düzenlenmiştir.
Tarafların edimleri arasında önemli ölçüde oransızlık bulunur ve fazla alan taraf kendisine bağışta bulunulma amacı güdüldüğünü ispat edemezse diğer taraf, altı ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, sözleşmeyi her zaman feshedebilir. Bu oransızlığın tespitinde, ilgili sosyal güvenlik kurumunca, bakım borçlusuna verilenin değerine denk düşen anapara değeri ile bağlanacak irat arasındaki fark esas alınır. Sözleşmenin sona erdirilmesi anına kadar geçen sürede ifa edilmiş edimler, anapara ve faiziyle birlikte değerlendirilerek, denkleştirme sonucunda alacaklı çıkan tarafa geri verilir.
Sözleşmeden doğan borçlara aykırı davranılması sebebiyle sözleşmenin devamı çekilmez hâle gelir veya başkaca önemli sebepler sözleşmenin devamını imkânsız hâle getirir ya da aşırı ölçüde güçleştirirse, taraflardan her biri sözleşmeyi önel vermeksizin feshedebilir. Sözleşme bu sebeplerden birine dayanılarak feshedildiği takdirde kusurlu taraf, aldığı şeyi geri verir ve kusursuz tarafa, bu yüzden uğradığı zarara karşılık uygun bir tazminat ödemekle yükümlü olur.
Hâkim, sözleşmenin önel verilmeksizin feshini yerinde bulabileceği gibi, taraflardan birinin istemiyle veya kendiliğinden, aile topluluğu içinde yaşamalarına son vererek, bakım alacaklısına ömür boyu gelir bağlayabilir.
Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin iptali Türk Borçlar Kanunu madde 615’te “iptali ve tenkisi” başlığı altında düzenlenmiştir. İlgili hüküm uyarınca; Bakım alacaklısı, ölünceye kadar bakma sözleşmesi yüzünden kanuna göre nafaka yükümlüsü olduğu kişilere karşı yükümlülüğünü yerine getirme imkânını kaybediyorsa, bundan yoksun kalanlar sözleşmenin iptalini isteyebilirler. Hâkim, sözleşmenin iptali yerine, bakım borçlusunun ifa edeceği edimlerden mahsup edilmek üzere, bakım alacaklısının nafaka yükümlüsü olduğu kişilere nafaka ödemesine karar verebilir. Mirasçıların tenkis ve alacaklıların iptal davası açma hakları saklıdır.
Kurulan sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşmede belirlenen mal varlığı değerini devretmeyi üstlenmektedir. Bakım alacaklısının bu devir borcu, aksi kararlaştırılmadığı müddetçe sözleşmenin kurulmasıyla beraber muaccel hale gelmektedir. Bakım alacaklısının devir borcu Türk Borçlar Kanunu madde 146 gereği 10 yıllık bir zamanaşımı süresine tabidir.
“Ölünceye kadar bakım sözleşmeleri taraflara hak ve borçlar yükleyen sözleşmelerden olup, bakım borcuna karşılık bir taşınmazın devri kararlaştırıldığında, bakım alacaklısının ölümünden sonra onun mirasçıları mülkiyeti geçirme borcu ile yükümlüdürler. Bu yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde, sözleşmeye dayanılarak tapu iptali ve tescil istemi ile dava açılabilir.” (Y. 14. H.D. 14.04.2011 T. 2011/3428 E. 2011/4933 K.)
Bakım borçlusu, kanunla belirlenmiş olan bakıp gözetme yükümlülüğünü yerine getirdiği takdirde kendisi ya da onun külli halefleri, ölünceye kadar bakım sözleşmesi taraflara kişisel hak sağladığı için bakım alacaklısının mirasçılarına karşı tapu iptali ve tescil davası açabilirler. Ancak ölünceye kadar bakma sözleşmesinin TBK madde 612 ve TMK madde 545 gereği resmi şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Aksi takdirde ölünceye kadar bakım sözleşmelerine değer verilerek tapu iptali ve tescil hükmü kurulması mümkün değildir.
Tapu iptali ve tescil davası, tapuda malik olarak görünen kişiye karşı açılır. Kişinin vefat etmiş olması halinde ise dava, mirasçılara karşı açılacaktır. Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde açılacak olan davanın davacısı bakım borçlusu, davalı ise bakım alacaklısı ya da vefatı halinde davayı reddetmeyen mirasçılarıdır.
Ölünceye kadar bakma sözleşmelerindeki tapu iptal ve tescil davalarında görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça Asliye Hukuk Mahkemesidir. HMK madde 12’de yer alan “Taşınmazın Aynından Doğan Davalarda Yetki” başlığı ile tapu iptali ve tescili davalarında yetkili mahkeme, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi olarak düzenlenmiştir. Buna göre görevli ve yetkili mahkeme, ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile devri kararlaştırılan taşınmazın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemesidir.
Miras bırakan bazen belirli nedenler ile sorun yaşadığı bir mirasçısına pay vermemek ya da sevdiği mirasçısına daha fazla pay vermek amacıyla birtakım işlemler yapabilmektedir. Böyle hallerde miras bırakanın yaptığı bu işlemler mevzuata uygunsa ama yapılan tasarruf diğer mirasçıların saklı paylarını ihlal etmekte ise, bu durumda diğer mirasçılar tenkis ve mirasta denkleştirme davası açabilmektedirler. Eğer ki işlemler muvazaalı ise, bu işlemlerden zarar gören mirasçılar, muvazaa sebebiyle işlemin geçersizliği için dava açma hakkına sahiptir.
Miras bırakan mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla muvazaalı işlem yaptığı takdirde, iptal davası ile bu geçersizlik tespit edilebilecektir. Miras bırakan, mirasçılarının paylarını ihlâl etmek için tapulu taşınmaz mallarına ilişkin tapuda satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile bakım alacaklısı yararına devir işlemi yapmış gibi göstermiş olabilir. Bu gibi hallerde mirasçıların açtığı iptal davası, tapu sicilinin düzeltilmesi davası olacaktır.
Miras bırakan, bazı mirasçılarının belirli payları üzerinde tasarruf yetkisine haiz değildir. İşte bu tasarruf edemeyeceği kısım saklı paylardır (TMK m.505, 506). Buradaki amaç, bazı mirasçıların en azından belirli bir miktar hak elde etmeleridir. Tenkis davasıyla birlikte, bu hakların ihlali önlenmeye çalışılmaktadır. Saklı paya tecavüz eden bütün ölüme bağlı tasarruflar tenkise tabidir. Ancak sağlar arası tasarrufların yalnız kanunda sayılan kısmı kadarı (TMK m.565) tenkise tabidir.
İvazlı bir sözleşme olan ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile devredilen malvarlığı için kural olarak tenkis davası açılamamaktadır. Ancak ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile devredilen malvarlığının değeri ile bakım borçlusunun edimi arasındaki fark fazla ise ve saklı paylar ihlal ediliyorsa, bu durumda mirasçılar artık tenkis davası açılabilecektir.
Kısaca ifade etmek gerekirse, muvazaa irade ile beyan arasında kasten yaratılmış aykırılıktır. Böyle bir savunma ileri sürülmüşse, mahkemece dayanılan sözleşmedeki tarafların gerçek ve müşterek amaçlarının Borçlar Kanununun 19. maddesi hükmünden yararlanarak açıklığa kavuşturulması gerekir. Zira bu gibi durumlarda ölünceye kadar bakım sözleşmesinin ivazlı olarak (bakım karşılığı) değil de bağış amaçlı veya mirasçıların bazılarından mal kaçırmak amacı ile yapıldığı kabul edilmelidir.
O halde mahkemece öncelikle yapılması gereken iş, davalı-karşı davacının ehliyetsizlik savunması incelenmek olmalıdır. Hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu, ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenmesi gereğinin ortadan kalkacağı gözetilerek ehliyetsizlik iddiası öncelikle incelenmeli, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanmalı, sözleşme tarihinde alınan rapor ve varsa murise ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahede kayıtları, reçeteler vs. istenmeli, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmeli, (2659 Sayılı Yasanın 7 ve 16.maddesi gereğince) sözleşme tarihinde murisin ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınmalı, murisin ehliyetli olduğunun saptanması halinde, muris muvazaası yönünden değerlendirme yapılmalı, gerekirken bu savunmalar ve toplanan deliller değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmelidir. (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi T.28.02.2017 2015/18097 E. , 2017/1544 K.)
“Davacı, ortak mirasbırakan ...'ın malik olduğu 54 parsel sayılı taşınmazını ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya devrettiğini, mirasbırakanın maddi veya manevi bakıma ihtiyacı olmadığını, davalının da bakmadığını, sorumluluklarını yerine getirmediğini, mirasbırakanın, davalının baskısı ile bir takım taşınmazlarını satarak elde ettiği geliri de davalıya verdiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının miras payı oranında iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde tenkisine karar verilmesini istemiştir. Davalı, uzun yıllar mirasbırakanın bakımı ile ilgilendiğini, maddi ve manevi tüm ihtiyaçlarını karşıladığını, murisin sağlık sorunları olduğunu, tedavi gördüğünü, ölüm anına kadar yanında kaldığını, sözleşmeden doğan yükümlülükleri yerine getirdiğini, davaya konu taşınmaz üzerinde bulunan toplam 4 dairenin 1972 yılında yapıldığını, 1999 depreminde zarar gördüğünü, yapının onarım giderini kendisinin karşıladığını iyileştirme için yüksek masraf yaptığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesince, mirasbırakana davalı tarafından bakıldığı, karşılığında ölünceye kadar bakım sözleşmesi yaparak taşımazı davalıya devrettiği, mirasbırakanın diğer mirasçılarla arasında husumet bulunmadığı ayrıca başkaca taşınmaz mallarının da bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacının istinaf başvurusu da ... Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesince 6100 sayılı HMK’nın 353//1.b.1 maddesi gereğince reddedilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik ...'nın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davacının yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA…” (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi T. 14/10/2021, 2021/1038 E.,2021/5609 K.)
“Davacı, 3099 parsel sayılı taşınmazını, ölünceye kadar bakması amacıyla oğlu olan davalıya temlik etmek isteğini ve bu amaçla tapuda işlem yaptığını, oğluna güvendiği için evrakları okumadan imzaladığını, ancak oğlunun “bana bu evi sattıracaksın, ben bu evi satacağım” demesi üzerine 2016 yılı Haziran ayında yaptığı araştırma neticesinde, gerçekte taşınmazın intifa hakkının kendi üzerinde bırakılıp çıplak mülkiyetinin satış suretiyle davalıya devredildiğini öğrendiğini, davalının yaşı ve maddi durumu itibariyle taşınmazı satın almasının mümkün olmadığını, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin şartlarını da yerine getirmediğini, davalı tarafından hataya düşürüldüğünü ileri sürerek tapu iptali ve tescil istemiştir. Davalı, hak düşürücü süre ve zamanaşımı itirazında bulunmuş, nakit paraya ihtiyacı olan davacıya satış bedelinden fazlasını ödediğini, alım gücünün olduğunu, iddianın doğru olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesince, davanın ölünceye kadar bakma akdine dayalı tapu iptali ve tescil davası olduğu, davacı, asıl amacının satış değil ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapmak olduğunu ileri sürmüş ise de bu hukuki ilişkiyi, hukuki işlemlere özgü belge ile ispatlayamadığı gibi, asıl iradesinin bağış olması dikkate alındığında hiç kimsenin kendi muvazaasına dayanamayacağı, öte yandan bağıştan rücu şartlarının da oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karara karşı taraf vekillerinin istinaf başvurusu üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, hata hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davada, hata iddiasının kanıtlanamadığı, bu gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca taraf vekillerinin istinaf başvurularının kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; Davacının yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA…” (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi T. 22/09/2021, 2020/3409 E., 2021/4468 K.)
Miras avukatı ve ölünceye kadar bakma sözleşmesi ve tapu iptal ve tescil davaları hakkında detaylı bilgi almak için Avukat Esra Akyıldız Yaşar ile iletişime geçebilirsiniz. İnternet sitemizde yer alan tüm makale ve içeriklerin telif hakkı AVUKAT ESRA AKYILDIZ YAŞAR’a aittir. Sitemizdeki makalelerin kopyalanması ve izinsiz olarak alınması durumunda hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. |